Adem ve Havva hikayesinin bildiğimiz versiyonu nedir?
İncil’in Eski Ahit’inde şöyle yazar:
-
Tanrı Dünya’yı yedi günde yarattı, Adem ve Havva
altıncı günde yaratıldı
-
Birkaç nesil sonra
Nuh zamanında, tufan oldu. Sadece Nuh’un ailesi kurtuldu.
-
Ondan gelen İbrahim, eşi Sarah, vaat edilmiş
topraklar olan İsrail’e gitmek için kendi vatanlarını terk etti. Tanrı ona
birçok torun vaat etti.
-
İbrahim’in erkek torunu Yakup’un on iki oğlu oldu.
Bunlar On iki İsrail kabilesini temsil eder. Bunlardan biri olan Yusuf, Mısır’a
köle olarak satılmış, orda ailesiyle yaşamıştır.
İncil’e göre Adem, Tanrı’nın yarattığı ilk
insandır. İncil’e göre “Tanrı insanı çamurdan yarattı, burnundan hayat üfledi
ve insan canlı bir varlık oldu” İnsan mutluydu ve Aden Bahçesi’ndeki bir meyve
dışında tüm meyveleri yiyebiliyordu. Eğer yasaklı meyveyi yerse cezalandırılacağını
biliyordu.
İncil’e göre, Tanrı Havva’yı ona bir eş ve yardımcı
olması için Adem’in kaburgasından yaratmıştır. “Adam” İbranicede “insan”
demektir ve başına gelen ekle “ha-adam” olmaktadır. İncil’e göre Tanrı insanı
“toz” ya da “toprak” tan yaratmıştır. “Adamah”, toprak ya da Dünya şeklinde
çevrilebilir. İncil’e göre Tanrı insanı “Adamah” tan yani topraktan yaratmıştır.
Tanrı, Adem’in yanında “an ezer kenegdo” yani ona
“bir yardımcı” olan Havva’yı Adem’in kaburgasından yaratmıştır. Sümerce’de kaburga kelimesi
birçok anlama gelebilmektedir çünkü “ti” kelimesi hem “kaburga” hem “hayat”
anlamına gelmektedir. Adına “ishsha” yani “kadın” denir çünkü kayıtlara göre
“ish” den yani “insan” dan oluşmuştur.
İslam bakış açısına göre Adem insanlığın
babasıdır. Havva da insanlığın annesidir.
İslam’a göre Adem de Havva da yasak meyveyi yediler
ve her biri bir dağın tepesine gönderildi. Adem 40 gün ağlayarak tövbe etti ve
daha sonra Tanrı siyah taşı yollayarak ona Hac etmesini söyledi. Bir hadise
göre Adem ve Havva, Mekke yakınlarında Arafat’ta yeniden buluştular. Habil ve
Kabil adlarında iki çocukları oldu. İslam’a göre “ilk günah” diye bir şey
yoktur çünkü Tanrı onları affetmiştir.
Yunan
Mitolojisi’nde Prometheus (önsezi, geleceği görme, sağduyu), insanoğlunun
çamurdan yaratılmasıyla ilişkilendirilen bir Titan’dır. Prometheus, medeniyeti
yaratması için ateşi onlara vererek tanrılara karşı gelmiştir. Çoğu kaynak
tarafından Deucalion’un yani tanrılar tarafından gönderilen büyük sellerin
kahramanının babası olduğunu söyler.
Ayrıca
Sümerlilerin Gılgamış Destanı’nda da tanrılar tarafından, insanlığın
günahlarına ceza olarak büyük bir selin gönderildiğinden bahsedilmektedir.
Gılgamış Destanı’nda tanrı selden sonra yedi erkek ve yedi kadının
yaratılmasına karar verir.
Hıristiyan bakış açısına göre ilk günah Havva’ya aittir.
Yasak meyveyi o yemiştir ve bu yüzden sonsuza kadar bu meraklılığın acısını
çekmek zorundayızdır. Milattan önce 1250-800 yılları arasında Yahudi
yazıtlarında ele alınan bu hikaye bu sürede değişmemiştir. Bu bakış açısı Hıristiyan
ve Yahudi kültürü ve yaşam tarzında birçok örneğiyle uygulamada da yer bulmuştur.
Özellikle kadınların günahın kaynağı olarak görülmesi ve birçok haktan mahrum
bırakılmaları teolojik sebeplerden ileri gelmektedir.
İncil ve Kuran’da bahsedilen bu anlatımların kaynağıyla
ilgili birçok araştırma yapılmış ve daha önce Dünya’nın bu bölgesinde anlatılan
bazı hikayelerle benzerlikler taşıdıkları bulunmuştur. Özellikle Sümerlilerin “Enki ve Ninhursag” adlı yazıtlarıyla
önemli benzerlikler tespit edilmiştir.
Orijinal Sümer tabletlerinin ilk çevirisinin
1915’de İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında yapılmıştır. Bu zamana kadar fazla
bahsedilmemesinin sebebi de, bilinen doğrulara tam bir ters argüman olmasından
dolayı olabilir.
Sümer tarihi uzmanlarının bu tabletleri 20.
yüzyılın başlarında çevirdikleri ve bunu bir süre sır olarak tuttukları düşünülmektedir.
Tanrıça Ninhursag’ın karakteri ve hareketleri ilginç bir şekilde Yahudi tanrısı
Yahveh’e benzemektedir. Ünlü Sümer edebiyatı uzmanı Gwendolyn Leick
gözlemlerini şu şekilde belirtmiştir:
“Büyük Sümer Uygarlığı’na ilişkin en önemli
bilgiler bir takım Sümerologlar ve İncil yorumcularının kendi Dünyalarında
hapsolmuştur”
Enki ve Ninhursag bir Sümer mitidir. Bu mitte Enki
bilgeliğin efendisi, suların taşıyıcısıdır. Yanında oturan, Damkina da denen
Ninhursag iki yüce ilahtır. Hikaye Dilmun Adası’nda muhtemelen şu anki
Bahreyn’de geçer. Bahreyn tahminen eskiden Mezopotamya’yla yoğun ilişkiler
içerisinde olmuştur. Bu mit Enki’nin burayı Sümer için nasıl bir zengin
kaynakları olan yer haline getirdiğini anlatmaktadır.
Tanrı yüceliğiyle olmayan bir yerde bir tatlı su
kuyusu yaratır ve bitkiler yeşerir. Daha sonra eşi Ninhursag’la evlenir.
Ninhursag, yedi günde, Dünya’ya
sebzelerin tanrısı Ninsar’ı getirir. Tanrı Enki, Ninnisi ile beraber olur. Şeytan
(hayat arzusunun yılanı) ona der ki “Bu güzel çocuğu öp! Bu güzel Ninnisi’yi
öp!” Bundan sonra Ninnisi 9 ayda Dünya’ya Nin-Kur’u (NinKura) getirir. Enki
NinKura’yı da alır. NinKura’dan doğan kız çocuğu Uttu da Enki’ye verilir. O
zamanki medeniyet için büyük önem taşıyan iplik üretiminde kullanılan
bitkilerin tanrıçası olur.
Daha sonra cinsel isteği ve hayat enerjisiyle dolu
Enki, Uttu’yla beraber olmak için ona kendisini bahçıvan gibi tanıtır (Enki
kendi gözlerini yeşile boyar) ve ona düzenli olarak meyve getirir. Uttu bu ilişkiyi
kabul eder ama hayal kırıklığına uğrar. Bazı anlatımlarda Enki ona iyi
davranmadığı için, bazı anlatımlarda Enki terk ettiği için.. Uttu Ninhursag’a
Enki’yi şikayet eder. Ninhursag onun rahminden Enki’nin tohumlarını çıkartır ve
yenilmeyen bitkilere dönüştürür. Bitkilerin dikildiği yerde, 9 günün sonunda, 8
tane güçlü ve güzel bitki çıkar. Bunlar tanrıça tarafından dikilen ilk
bitkilerdir.
Bu güzel bitkileri gören Enki’ye veziri Isimud
bitkilerde yetişen meyveyi uzatır ve o da meraktan meyveleri yer. Enki öğrenir
ki bu meyveler ağaçta yetişir ve çok lezzetlidirler. Enki sekizini de yer.
Böylece Ninhursag onu lanetler.
Enki çok acı çekmektedir ve ölmektedir ancak onu
Ninhursag’dan başka hiçbir tanrıça iyileştiremez. Enki’nin kardeşi Enlil için
dayanılmazdır. Bir tilki gelir ve Ninhursag’ı bulacağını söyler. Ninhursag
gelir ve Enki’nin ağzını kendi vajinasına koyar. Hastalanan 8 organın hepsini
iyileştirir. Bu organları iyileştirip hastalığı çıkarırken 8 tane tanrıça doğar
(Abu, NinTula, NinSutu, NinKasi, Nazi, Azimua ve NinTi)
Bu 8 organdan biri kaburga (Ti) dir. Ninti’ye “Kaburgadan
olan kadın” dendi. Sümer literatüründe “Ti” aynı zamanda “hayat veren kadın” olarak cinaslı bir şekilde
kullanıldı.
Enki iyileşir ve Ninheursag’la yeniden beraber olurlar
ve yeniden yaratmaya devam ederler.
Bu mite bakıldığında Sümer inancında ana tanrıça
figürlerinin önemi görünmektedir. Dünya’nın oluşumuna katılan Anu ve Enlil bile
Enki’yi iyileştiremez. Bunu yalnız Enki yapıp
hayat verebilirdi. Ninhursag onunla ilgili tüm mitlerde hayat ve güçle
ilişkilendirilir. Ama en sonuna Enki ona rakip çıkar ve sonunda ona baskın
çıkar.
İncil, Havva’yı “tüm yaşayanların annesi”, ademin
kaburgasından olan, olarak tanımlamıştır.
Görünen odur ki Yahudiler, Sümer dilinde cinaslı
olarak kullanılan bu iki kelimeyi de alıp bir arada kullanmışlardır. Yani, “tüm yaşayanların annesi”, Adem’in kaburgasından olan demeyi seçmişlerdir.
Hawwah İbranicede “yaşayan, canlı” demektir.
Büyük soru işareti, Yahudilerin neden hayat veren
kadın yerine, kaburga kelimesini aldıklarıdır. Görünen odur ki İncil’deki
hikayeyle Sümer hikayesi bu anlamda büyük bir benzerlik içermektedir.
Enki ve
Ninhursag hikayesinde ilginç olan bir nokta da Eski Yunan Mitolojisiyle olan
bazı benzerlikler. Mitolojide Tanrı Uranüs, oğlu Kronos tarafından hadım edilmiş
ve cinsel organı denize atılmıştır. Uranüs’ün tohumlarından Gigantes, Erinyes
ve Meliae doğmuştur. Cinsel organı denize düşüp beyaz bir köpük yaratarak
Afrodit Dünya’ya gelmiştir.
Bu
hikayede de Karısının nefretinin kazanan yunan tanrısının sonu hazin olmuştur.
Oğullarından Kronos’u babasını hadım etmesi için Gaia görevlendirmiştir.
Burada asıl önemli olan bu hikayelerin her birinin ne zaman yazıldığıdır. Bilinmektedir ki Yahudiler, Sümer kültüründen oldukça etkilenmiştir. Yahudilerin Sümer İmparatorluğunda önemli pozisyonlarda oldukları iddia edilmektedir.
Yaratılış tezi (Adem ve Havva) nin bulunduğu Eski
Ahit’in MÖ 1200-100 yılları arasında Yahudi din adamlarınca yazıldığı
söylenmektedir.
Eski Ahit’in yüksek derecede benzerlik gösterdiği
Enki ve Ninhursag mitinin MÖ 2000 ya da daha da eskiye dayandığı düşünülebilir.
Hikayede bahsi geçen Ninhursag’ın figürleri MÖ 3000 yıllarına ait sanat
eserlerinde bulunmuştur. Yani hikaye daha eski de olabilir.
Peki Yunan Mitolojisi bunlardan daha eski midir? Tanrılardan ateşi çalıp insanoğluna veren
Prometheus mitinin MÖ 800 civarında yazıldığı tahmin edilmektedir.
Prometheus’un da yer aldığı Titanlar ve Tanrılar’ın savaşı bu yıllarda Hesiod
tarafından yazılmıştır. Ancak Truva Savaşı’nın MÖ 1200 civarında yapıldığını düşünürsek
hikayelerin kökeninin yazılı kaynaklar dışında aktarımının daha eskiye dayandığını
varsayabiliriz.
Şunu hatırlamamız gerekir ki bu mitlerin oluştuğu
sırada Mısır medeniyeti epey ilerlemişti.
Sofokles’den 2000 yıl önce Mısırlı sanatçılar
yarı-insan, yarı-aslan heykeller yapmıştı. Bu yüzden olayların görünen başlangıç
noktası Mısır mıdır sorusunun kafamızı kurcalaması lazım. Mısır’daki cenaze
pratikleri ve mezar boyamalarının MÖ 4000 civarına kadar gittiğini
söyleyebiliriz. Mısır dini, İpek Yolu vasıtasıyla diğer kültürleri yoğun bir şekilde
etkilemiş olabilir.
Mısır mitolojisinden ve diğer kültürlerde anlatılan
hikayelerle benzerliklerinden gelecek yazımda bahsedeceğim. Aradaki bağlantıların
ne denli elle tutulur ve ilginç olup olmadığını hep birlikte göreceğiz. Umarım
bu yazım kafamızda karanlık kalan bazı bölgelere ışık tutabilir ve konunun daha
detaylı araştırılması için merak uyandırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder