4 Mayıs 2020 Pazartesi

Yaratılış Hikayesi- Adem ve Havva Hakkında Bilinenler ve Bilinmeyenler


Adem ve Havva hikayesinin bildiğimiz versiyonu nedir?
İncil’in Eski Ahit’inde şöyle yazar:
-         Tanrı Dünya’yı yedi günde yarattı, Adem ve Havva altıncı günde yaratıldı
-         Birkaç nesil sonra  Nuh zamanında, tufan oldu. Sadece Nuh’un ailesi kurtuldu.
-         Ondan gelen İbrahim, eşi Sarah, vaat edilmiş topraklar olan İsrail’e gitmek için kendi vatanlarını terk etti. Tanrı ona birçok torun vaat etti.
-         İbrahim’in erkek torunu Yakup’un on iki oğlu oldu. Bunlar On iki İsrail kabilesini temsil eder. Bunlardan biri olan Yusuf, Mısır’a köle olarak satılmış, orda ailesiyle yaşamıştır.


İncil’e göre Adem, Tanrı’nın yarattığı ilk insandır. İncil’e göre “Tanrı insanı çamurdan yarattı, burnundan hayat üfledi ve insan canlı bir varlık oldu” İnsan mutluydu ve Aden Bahçesi’ndeki bir meyve dışında tüm meyveleri yiyebiliyordu. Eğer yasaklı meyveyi yerse cezalandırılacağını biliyordu.



İncil’e göre, Tanrı Havva’yı ona bir eş ve yardımcı olması için Adem’in kaburgasından yaratmıştır. “Adam” İbranicede “insan” demektir ve başına gelen ekle “ha-adam” olmaktadır. İncil’e göre Tanrı insanı “toz” ya da “toprak” tan yaratmıştır. “Adamah”, toprak ya da Dünya şeklinde çevrilebilir. İncil’e göre Tanrı insanı “Adamah” tan yani topraktan yaratmıştır.
Tanrı, Adem’in yanında “an ezer kenegdo” yani ona “bir yardımcı” olan Havva’yı Adem’in kaburgasından  yaratmıştır. Sümerce’de kaburga kelimesi birçok anlama gelebilmektedir çünkü “ti” kelimesi hem “kaburga” hem “hayat” anlamına gelmektedir. Adına “ishsha” yani “kadın” denir çünkü kayıtlara göre “ish” den yani “insan” dan oluşmuştur.

İslam bakış açısına göre Adem insanlığın babasıdır. Havva da insanlığın annesidir.
İslam’a göre Adem de Havva da yasak meyveyi yediler ve her biri bir dağın tepesine gönderildi. Adem 40 gün ağlayarak tövbe etti ve daha sonra Tanrı siyah taşı yollayarak ona Hac etmesini söyledi. Bir hadise göre Adem ve Havva, Mekke yakınlarında Arafat’ta yeniden buluştular. Habil ve Kabil adlarında iki çocukları oldu. İslam’a göre “ilk günah” diye bir şey yoktur çünkü Tanrı onları affetmiştir.

Yunan Mitolojisi’nde Prometheus (önsezi, geleceği görme, sağduyu), insanoğlunun çamurdan yaratılmasıyla ilişkilendirilen bir Titan’dır. Prometheus, medeniyeti yaratması için ateşi onlara vererek tanrılara karşı gelmiştir. Çoğu kaynak tarafından Deucalion’un yani tanrılar tarafından gönderilen büyük sellerin kahramanının babası olduğunu söyler.

Ayrıca Sümerlilerin Gılgamış Destanı’nda da tanrılar tarafından, insanlığın günahlarına ceza olarak büyük bir selin gönderildiğinden bahsedilmektedir. Gılgamış Destanı’nda tanrı selden sonra yedi erkek ve yedi kadının yaratılmasına karar verir.


Hıristiyan bakış açısına göre ilk günah Havva’ya aittir. Yasak meyveyi o yemiştir ve bu yüzden sonsuza kadar bu meraklılığın acısını çekmek zorundayızdır. Milattan önce 1250-800 yılları arasında Yahudi yazıtlarında ele alınan bu hikaye bu sürede değişmemiştir. Bu bakış açısı Hıristiyan ve Yahudi kültürü ve yaşam tarzında birçok örneğiyle uygulamada da yer bulmuştur. Özellikle kadınların günahın kaynağı olarak görülmesi ve birçok haktan mahrum bırakılmaları teolojik sebeplerden ileri gelmektedir.

İncil ve Kuran’da bahsedilen bu anlatımların kaynağıyla ilgili birçok araştırma yapılmış ve daha önce Dünya’nın bu bölgesinde anlatılan bazı hikayelerle benzerlikler taşıdıkları bulunmuştur. Özellikle Sümerlilerin “Enki ve Ninhursag” adlı yazıtlarıyla önemli benzerlikler tespit edilmiştir.
Orijinal Sümer tabletlerinin ilk çevirisinin 1915’de İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında yapılmıştır. Bu zamana kadar fazla bahsedilmemesinin sebebi de, bilinen doğrulara tam bir ters argüman olmasından dolayı olabilir.
Sümer tarihi uzmanlarının bu tabletleri 20. yüzyılın başlarında çevirdikleri ve bunu bir süre sır olarak tuttukları düşünülmektedir. Tanrıça Ninhursag’ın karakteri ve hareketleri ilginç bir şekilde Yahudi tanrısı Yahveh’e benzemektedir. Ünlü Sümer edebiyatı uzmanı Gwendolyn Leick gözlemlerini şu şekilde belirtmiştir:

“Büyük Sümer Uygarlığı’na ilişkin en önemli bilgiler bir takım Sümerologlar ve İncil yorumcularının kendi Dünyalarında hapsolmuştur”



Enki ve Ninhursag bir Sümer mitidir. Bu mitte Enki bilgeliğin efendisi, suların taşıyıcısıdır. Yanında oturan, Damkina da denen Ninhursag iki yüce ilahtır. Hikaye Dilmun Adası’nda muhtemelen şu anki Bahreyn’de geçer. Bahreyn tahminen eskiden Mezopotamya’yla yoğun ilişkiler içerisinde olmuştur. Bu mit Enki’nin burayı Sümer için nasıl bir zengin kaynakları olan yer haline getirdiğini anlatmaktadır.
Tanrı yüceliğiyle olmayan bir yerde bir tatlı su kuyusu yaratır ve bitkiler yeşerir. Daha sonra eşi Ninhursag’la evlenir. Ninhursag, yedi günde,  Dünya’ya sebzelerin tanrısı Ninsar’ı getirir. Tanrı Enki, Ninnisi ile beraber olur. Şeytan (hayat arzusunun yılanı) ona der ki “Bu güzel çocuğu öp! Bu güzel Ninnisi’yi öp!” Bundan sonra Ninnisi 9 ayda Dünya’ya Nin-Kur’u (NinKura) getirir. Enki NinKura’yı da alır. NinKura’dan doğan kız çocuğu Uttu da Enki’ye verilir. O zamanki medeniyet için büyük önem taşıyan iplik üretiminde kullanılan bitkilerin tanrıçası olur.
Daha sonra cinsel isteği ve hayat enerjisiyle dolu Enki, Uttu’yla beraber olmak için ona kendisini bahçıvan gibi tanıtır (Enki kendi gözlerini yeşile boyar) ve ona düzenli olarak meyve getirir. Uttu bu ilişkiyi kabul eder ama hayal kırıklığına uğrar. Bazı anlatımlarda Enki ona iyi davranmadığı için, bazı anlatımlarda Enki terk ettiği için.. Uttu Ninhursag’a Enki’yi şikayet eder. Ninhursag onun rahminden Enki’nin tohumlarını çıkartır ve yenilmeyen bitkilere dönüştürür. Bitkilerin dikildiği yerde, 9 günün sonunda, 8 tane güçlü ve güzel bitki çıkar. Bunlar tanrıça tarafından dikilen ilk bitkilerdir.
Bu güzel bitkileri gören Enki’ye veziri Isimud bitkilerde yetişen meyveyi uzatır ve o da meraktan meyveleri yer. Enki öğrenir ki bu meyveler ağaçta yetişir ve çok lezzetlidirler. Enki sekizini de yer. Böylece Ninhursag onu lanetler.
Enki çok acı çekmektedir ve ölmektedir ancak onu Ninhursag’dan başka hiçbir tanrıça iyileştiremez. Enki’nin kardeşi Enlil için dayanılmazdır. Bir tilki gelir ve Ninhursag’ı bulacağını söyler. Ninhursag gelir ve Enki’nin ağzını kendi vajinasına koyar. Hastalanan 8 organın hepsini iyileştirir. Bu organları iyileştirip hastalığı çıkarırken 8 tane tanrıça doğar (Abu, NinTula, NinSutu, NinKasi, Nazi, Azimua ve NinTi)
Bu 8 organdan biri kaburga (Ti) dir. Ninti’ye “Kaburgadan olan kadın” dendi. Sümer literatüründe “Ti” aynı zamanda “hayat veren kadın” olarak cinaslı bir şekilde kullanıldı.
Enki iyileşir ve Ninheursag’la yeniden beraber olurlar ve yeniden yaratmaya devam ederler.

Bu mite bakıldığında Sümer inancında ana tanrıça figürlerinin önemi görünmektedir. Dünya’nın oluşumuna katılan Anu ve Enlil bile Enki’yi iyileştiremez. Bunu yalnız Enki yapıp  hayat verebilirdi. Ninhursag onunla ilgili tüm mitlerde hayat ve güçle ilişkilendirilir. Ama en sonuna Enki ona rakip çıkar ve sonunda ona baskın çıkar.
İncil, Havva’yı “tüm yaşayanların annesi”, ademin kaburgasından olan, olarak tanımlamıştır.

Görünen odur ki Yahudiler, Sümer dilinde cinaslı olarak kullanılan bu iki kelimeyi de alıp bir arada kullanmışlardır. Yani, “tüm yaşayanların annesi”, Adem’in kaburgasından olan demeyi seçmişlerdir. Hawwah İbranicede “yaşayan, canlı” demektir.
Büyük soru işareti, Yahudilerin neden hayat veren kadın yerine, kaburga kelimesini aldıklarıdır. Görünen odur ki İncil’deki hikayeyle Sümer hikayesi bu anlamda büyük bir benzerlik içermektedir.

Enki ve Ninhursag hikayesinde ilginç olan bir nokta da Eski Yunan Mitolojisiyle olan bazı benzerlikler. Mitolojide Tanrı Uranüs, oğlu Kronos tarafından hadım edilmiş ve cinsel organı denize atılmıştır. Uranüs’ün tohumlarından Gigantes, Erinyes ve Meliae doğmuştur. Cinsel organı denize düşüp beyaz bir köpük yaratarak Afrodit Dünya’ya gelmiştir.
Bu hikayede de Karısının nefretinin kazanan yunan tanrısının sonu hazin olmuştur. Oğullarından Kronos’u babasını hadım etmesi için Gaia görevlendirmiştir.




Burada asıl önemli olan bu hikayelerin her birinin ne zaman yazıldığıdır. Bilinmektedir ki Yahudiler, Sümer kültüründen oldukça etkilenmiştir. Yahudilerin Sümer İmparatorluğunda önemli pozisyonlarda oldukları iddia edilmektedir.
Yaratılış tezi (Adem ve Havva) nin bulunduğu Eski Ahit’in MÖ 1200-100 yılları arasında Yahudi din adamlarınca yazıldığı söylenmektedir.
Eski Ahit’in yüksek derecede benzerlik gösterdiği Enki ve Ninhursag mitinin MÖ 2000 ya da daha da eskiye dayandığı düşünülebilir. Hikayede bahsi geçen Ninhursag’ın figürleri MÖ 3000 yıllarına ait sanat eserlerinde bulunmuştur. Yani hikaye daha eski de olabilir.

Peki Yunan Mitolojisi bunlardan daha eski midir?  Tanrılardan ateşi çalıp insanoğluna veren Prometheus mitinin MÖ 800 civarında yazıldığı tahmin edilmektedir. Prometheus’un da yer aldığı Titanlar ve Tanrılar’ın savaşı bu yıllarda Hesiod tarafından yazılmıştır. Ancak Truva Savaşı’nın MÖ 1200 civarında yapıldığını düşünürsek hikayelerin kökeninin yazılı kaynaklar dışında aktarımının daha eskiye dayandığını varsayabiliriz.
Şunu hatırlamamız gerekir ki bu mitlerin oluştuğu sırada Mısır medeniyeti epey ilerlemişti.
Sofokles’den 2000 yıl önce Mısırlı sanatçılar yarı-insan, yarı-aslan heykeller yapmıştı. Bu yüzden olayların görünen başlangıç noktası Mısır mıdır sorusunun kafamızı kurcalaması lazım. Mısır’daki cenaze pratikleri ve mezar boyamalarının MÖ 4000 civarına kadar gittiğini söyleyebiliriz. Mısır dini, İpek Yolu vasıtasıyla diğer kültürleri yoğun bir şekilde etkilemiş olabilir.

Mısır mitolojisinden ve diğer kültürlerde anlatılan hikayelerle benzerliklerinden gelecek yazımda bahsedeceğim. Aradaki bağlantıların ne denli elle tutulur ve ilginç olup olmadığını hep birlikte göreceğiz. Umarım bu yazım kafamızda karanlık kalan bazı bölgelere ışık tutabilir ve konunun daha detaylı araştırılması için merak uyandırır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Dünya'nın Yaratılışıyla İlgili Hikayeler

Giriş Tarih sisli bir sabahın içinde yürür gibi adım adım açılır gözümüzde. Ve belki de gördüğümüzün yarısı gerçek yarısı rüya. Yarısı ...